Hıristiyanlık tarihinde, İsa Mesih’in doğası hakkındaki teolojik tartışmalar, kilisenin bölünmesine ve farklı mezheplerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu tartışmaların en önemlilerinden biri, İsa’nın ilahi ve insani doğasının nasıl anlaşılması gerektiği konusundaki Monofizit ve Diyofizit görüşleri arasındaki çekişmedir. Bu makalede, bu teolojik tartışmaların tarihsel gelişimini, Efes Konsili’ndeki ayrılıkları, Nasturiliğin doğuşunu ve Keldaniler ile Doğu Ermeni kiliselerinin bu tartışmalardaki konumunu inceleyeceğiz.

Monofizit ve Diyofizit Tartışmalarının Teolojik Temelleri

Hıristiyanlığın ilk dönemlerinden II. Vatikan Konsili’ne kadar süren Monofizit ve Diyofizit tartışmaları, İsa Mesih’in doğası hakkında farklı teolojik yaklaşımlardan kaynaklanmıştır.
Monofizitizm (Yunanca “mia/fisis” – birleşik tabiat), İsa’da ilahi ve insani tabiatın birleşerek “tek tabiat” oluşturduğunu savunan görüştür. Bu görüşe göre, İsa’nın ilahi doğası insani doğasını içine almış ve tek bir doğa ortaya çıkmıştır. Monofizit görüşü savunanlar, İsa’nın insani yönlerinin ilahi doğası içinde eridiğini ve böylece tek bir doğanın ortaya çıktığını iddia ederler. Bu anlayışta, İsa’nın çarmıha gerilmesi ve acı çekmesi gibi insani deneyimler, onun ilahi doğasının bir parçası olarak görülür.
Diyofizitizm (Yunanca “dio/fisis” – çift tabiat) ise İsa’da ilahi ve insani iki ayrı tabiat olduğunu savunan görüştür. Bu görüşe göre, İsa hem tam anlamıyla Tanrı hem de tam anlamıyla insandır, ancak bu iki doğa birbirinden ayrıdır. Diyofizit anlayışta, İsa’nın ilahi ve insani doğaları birbirine karışmadan, değişmeden, bölünmeden ve ayrılmadan bir arada bulunur. Bu görüş, İsa’nın hem insani zayıflıkları (acıkma, yorulma, acı çekme) hem de ilahi güçleri (mucizeler, günahsızlık) olduğunu açıklamaya çalışır.
Bu tartışmaların merkezinde, İsa’nın kimliği ve Meryem’in konumu yer almaktadır. Özellikle Meryem’in “Theotokos” (Tanrı’nın annesi) olarak anılıp anılmayacağı, bu teolojik ayrışmanın önemli noktalarından birini oluşturmuştur. Monofizitler, İsa’nın tek doğası olduğunu savundukları için Meryem’i “Theotokos” olarak kabul ederken, Diyofizitler bu konuda daha temkinli bir yaklaşım sergilemişlerdir.
Tartışmaların teolojik boyutunun yanı sıra, siyasi ve kültürel boyutları da bulunmaktadır. Roma İmparatorluğu’nun doğu ve batı olarak ayrılması, farklı dil ve kültürlerin etkisi, yerel kilise otoritelerinin güç mücadeleleri gibi faktörler de bu tartışmaların şekillenmesinde rol oynamıştır.

Efes Konsili ve Sonuçları

Monofizit ve Diyofizit tartışmaları, 431 yılında toplanan Efes Konsili’nde doruk noktasına ulaşmıştır. Konsil, İstanbul Patriği Nestorius’un tartışmalı öğretileri nedeniyle İmparator II. Theodosius tarafından toplanmıştır.
Nestorius, İsa’ya 30 yaşındayken Kelam’ın indiğini, ancak o zamandan sonra İnsan ve Tanrı karakterlerini taşıdığını savunuyordu. Ona göre, Meryem insan olan İsa’nın annesiydi, Tanrı olan İsa’nın değil. Bu nedenle Meryem’e “Theotokos” (Tanrı’nın annesi) denmesine karşı çıkıyor ve Tanrı’nın doğurulamayacağını, doğurulmadığını belirtiyordu. Nestorius, bunun yerine Meryem’in “Christotokos” (Mesih’in annesi) olarak anılmasını öneriyordu.
İskenderiye Patriği Cyril, Nestorius’u sapkınlıkla suçlayarak Papa I. Caelestinus’a başvurmuştur. Papa da aynı fikirde olup, Cyril’e Nestorius’un fikrini değiştirmesi için çalışmasını, aksi takdirde aforoz edileceğini bildirmesi için yetki vermiştir. Cyril, Nestorius’a karşı on iki maddelik bir bildiri hazırlamış ve bu bildirinin kabul edilmemesi durumunda Nestorius’un aforoz edileceğini belirtmiştir.
Efes Konsili’nde yaklaşık 250 piskopos bulunmuş ve toplantılar oldukça gergin bir atmosferde geçmiştir. Konsil, Nestorius’un destekçilerinin gelmesini beklemeden toplanmış ve hızlı bir şekilde Nestorius’un görüşlerini reddetmiştir. Sonuçta Nestorius’un görüşleri sapkın ilan edilmiş ve kendisi aforoz edilmiştir. Konsil, Meryem’in “Theotokos” (Tanrı’nın annesi) olarak anılmasını onaylamıştır.
Efes Konsili’nin kararları, Doğu ve Batı Ortodoksları, Roma Katolikleri ve birçok diğer batı Hıristiyanı tarafından kabul edilmiş, ancak Doğu Kilisesi (Church of the Orient) tarafından reddedilmiştir. Bu durum, Hıristiyan dünyasında büyük ayrışmalara neden olmuştur.
Konsilin sekiz kanonu (canon) onaylanmıştır:
  1. Canon 1-5: Nestorius, Caelestius ve onların takipçileri ayıplanmıştır.
  2. Canon 6: Konsilin kararlarına uymayanlar bulundukları görevlerden alınacak ya da aforoz edileceklerdir.
  3. Canon 7: İznik Konseyi tarafından kurulan inanç sisteminden herhangi bir ayrılış ayıplanmıştır.
  4. Canon 8: Kıbrıs’taki kilisenin işlerine piskoposun karışması ayıplanmıştır ve genel olarak şu karar alınmıştır: hiçbir piskopos başlangıçtan bu ana kadar kendi elinde ya da halifelerinin elinde olmayan hiçbir bölgeyi kontrol etmeyecektir.
Efes Konsili’nin sonuçları, sadece teolojik tartışmaları çözmekle kalmamış, aynı zamanda kilise hiyerarşisi ve yönetimi konusunda da önemli kararlar alınmasını sağlamıştır. Ancak bu kararlar, tüm Hıristiyan dünyası tarafından kabul edilmemiş ve sonraki yüzyıllarda yeni tartışmalara ve bölünmelere yol açmıştır.

Nasturiliğin Doğuşu ve Temel Öğretileri

Nasturilik, İsa Mesih’te biri ilahi biri de insani olan iki hipostazın (varlık özü) bir arada olduğunu savunan Mesihsel doktrindir. Kısaca, Nasturilik veya Nestoryanizm, Diyofizitizmin radikal bir formudur.
Bu akım adını, 428-431 yılları arasında Konstantinopolis Patriği olan Nestorius’tan almıştır. Nestorius, hocası Mopsuestia’lı Theodor’un öğretisini izleyerek, İsa’nın insani kimliği ile tanrısal kimliğinin birbirinden ayrı olduğunu savunmuştur. Bu görüşe göre, çarmıha gerilirken tanrısal tabiat İsa’dan ayrılmış, sadece insan olan İsa acı çekmiş, çektiği acılar Tanrı olan İsa’ya dokunmamıştır.
Nasturiliğin temel öğretileri şu şekilde özetlenebilir:
  1. İki Doğa ve İki Hipostaz: Nasturilik, İsa’da ilahi ve insani iki ayrı doğa ve iki ayrı hipostaz (varlık özü) olduğunu savunur. Bu iki doğa ve hipostaz, birbirine karışmadan bir arada bulunur.
  2. Meryem’in Konumu: Nasturiler, Meryem’in “Theotokos” (Tanrı’nın annesi) olarak değil, “Christotokos” (Mesih’in annesi) olarak anılması gerektiğini savunurlar. Çünkü Meryem, İsa’nın insani doğasının annesidir, ilahi doğasının değil.
  3. Çarmıh ve Acı Çekme: Nasturilere göre, çarmıhta acı çeken ve ölen, İsa’nın insani doğasıdır. İlahi doğa, acı çekmez ve ölmez.
  4. Kurtuluş Anlayışı: Nasturiler, kurtuluşun İsa’nın çarmıhta kendini feda etmesiyle gerçekleştiğine inanırlar, ancak bu fedakârlığın İsa’nın insani doğası tarafından yapıldığını vurgularlar.
Nestorius’un görüşleri Batı ve Doğu Roma kiliselerinde yoğun tartışmalar doğurmuş ve nihayet 431 yılında Efes’te toplanan Üçüncü Ekümenik Konsil, Nestorius’u sapkın ilan ederek aforoz etmiştir. Bu olayı izleyen yıllarda Nestorius taraftarları özellikle Anadolu ve Suriye’de yoğun takibata uğramıştır.
457 yılında ünlü Edessa Okulu’ndan kovulan Nestoriusçuların önderi olan Nusaybinli Barsauma İran’a sığınmış ve Şah Fîrôz’u (457-484) ikna ederek, o tarihte İran sınırları içinde bulunan Nusaybin’de (Nisibin, Nisibis) etkisini yüzyıllarca sürdürecek olan bir akademi kurmuştur. Nusaybin Okulu bundan böyle ateşperest (Zerdüştçü) İran’da en önemli Hıristiyan düşünce merkezi olurken, Nasturilik de İran’ın yarı-resmî azınlık mezhebi olarak tescil edilmiştir.
Nasturiler, Asya’da misyonerlik faaliyetlerinde oldukça başarılı olmuşlardır. İran Nasturileri, Moğolistan ve Çin’de ilk Hıristiyan cemaatlerini 630 yılı dolayında kurmuşlardır. 9. yüzyılda Uygur Türklerinin büyük bir bölümü Nasturi mezhebini kabul etmiştir. Uygur Türkçesiyle yazılmış Nasturi dinî metinleri, Türkçenin en eski yapıtları arasında yer alır. Güney Hindistan’daki Malabar sahilindeki Hıristiyan cemaatinin de 9. yüzyılda Nusaybinli Mar Thoma tarafından kurulduğu rivayet edilir.
İslamiyet’in doğuşundan sonra Nusaybin Akademisi etkinliğini kaybederken, Bağdat ve Musul’daki Asuri topluluklarının siyasi ve kültürel etkinliklerinin devam ettiği, bilhassa Antik Yunanca, tıp, felsefe ve mantık metinlerinin Arapçaya çeviri hareketinde öncü oldukları görülür.

Keldanilerin Nasturilikten Kopuşu

Kuzey Mezopotamya Asuri toplumunun büyük bir bölümü 16. yüzyılda Papa’nın üstünlüğünü kabul ederek Katolik Kilisesi ile birleşmiştir. Katolik sayılan bu Asuriler “Keldani” (Chaldean) adıyla tanınır.
1552 yılında kilise içinde doğan bir ihtilaftan ötürü Diyarbakır metropoliti VIII. Mar Yohannan, Papa ile görüşerek Katolik mezhebine bağlanmayı kabul etmiştir. Keldani kilisesinin merkezi Diyarbakır’dan Musul’a ve daha sonra Bağdat’a taşınmıştır.
Keldanilerin Nasturilikten kopuşunun temel nedenleri şunlardır:
  1. Teolojik farklılıklar: Keldaniler, Katolik öğretileri kabul ederek Nasturi teolojisinden uzaklaşmıştır. Özellikle İsa’nın doğası ve Meryem’in konumu hakkındaki görüşlerde farklılıklar ortaya çıkmıştır. Keldaniler, Katolik Kilisesi’nin öğretilerini benimseyerek, İsa’da tek bir kişilik (hipostaz) olduğunu, ancak iki doğa (ilahi ve insani) bulunduğunu kabul etmişlerdir.
  2. Siyasi nedenler: Osmanlı İmparatorluğu döneminde yaşanan siyasi çalkantılar kopuşu hızlandırmıştır. Osmanlı yönetimi altında, Katolik Kilisesi ile bağlantılı olmak, bazı siyasi avantajlar sağlayabiliyordu. Ayrıca, Avrupa devletlerinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Hıristiyan azınlıklar üzerindeki koruyucu politikaları da bu kopuşta rol oynamıştır.
  3. Kilise yönetimi ve otorite tartışmaları: Papa’nın otoritesinin kabul edilmesi önemli bir ayrışma noktasıdır. Nasturi Kilisesi’nde patriklik babadan oğula veya amcadan yeğene geçerken, Katolik Kilisesi’nde Papa’nın atama yetkisi bulunmaktaydı. Bu durum, kilise yönetiminde farklı anlayışların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
  4. Ritüel ve liturji farklılıkları: Katolik ritüellerinin benimsenmesi, ibadet pratiklerinde farklılaşmaya yol açmıştır. Keldaniler, Katolik Kilisesi’nin liturjik uygulamalarını benimsemiş, ancak Doğu Süryani ritüelinin bazı özelliklerini de korumaya devam etmişlerdir.
  5. Eğitim ve kültürel faktörler: Katolik Kilisesi’nin sunduğu eğitim imkânları ve kültürel etkileşim, Keldanilerin Nasturilikten kopuşunda etkili olmuştur. Katolik misyonerler, eğitim kurumları açarak ve Batı kültürünü tanıtarak, Asuri toplumunun bir kısmını etkilemişlerdir.
Katolik mezhebini benimsemeyen Asuriler ise 1662’de Katoliklerden ayrılan Diyarbakır metropoliti XIII. Mar Şimun Denha önderliğinde yeniden örgütlenerek Hakkâri ilinin Kodşanis/Koçanis köyünü patriklik merkezi olarak benimsemişlerdir. Nasturi patrikleri 1918 yılına kadar bu köyde ikamet etmişlerdir.
  1. yüzyıl ortalarına dek Hakkâri nüfusunun yaklaşık yarısını oluşturan Nasturiler, 1843 ve 1846’da Osmanlı’ya isyan çıkaran Cizre Emiri Bedirhan Bey ile Hakkâri Emiri Nurullah Bey’in düzenlediği isyanı bastırmada önemli ölçüde zayiat vermişlerdir. 1915-18 döneminde Kürt aşiretleri ile çatışan Hakkâri Nasturileri önce İran’da Urmiye yöresine ve daha sonra İngiliz yönetimine giren Irak’a iltica etmişler, 1924’te isyan çıkarmışlar, 12-28 Eylül 1924 tarihleri arasında yürütülen Şemdinli Harekâtı ile tenkil edilerek geri püskürtülmüşlerdir.
Günümüzde Türkiye’de Nasturi nüfus bulunmamaktadır. Ancak Hakkâri, Pervari, Eruh, Şırnak, Cizre ve Nusaybin dolaylarında hemen her köyde eski Nasturi kiliselerinin kalıntılarına rastlamak mümkündür. Türkiye’deki eski Nasturi yerleşim alanının tamamıyla 5.-7. yüzyıllardaki Bizans-İran sınırının doğusuna denk gelmesi ilgi çekicidir.

Doğu Ermeni Kiliselerinin Nasturilik ve Süryanilikten Farkı

Doğu Ermeni Kilisesi (Ermeni Apostolik Kilisesi), Nasturilik ve Süryanilik arasında önemli teolojik, tarihsel ve ritüel farklılıklar bulunmaktadır.

Teolojik Farklılıklar

  • Doğu Ermeni Kilisesi: Monofizit öğretiyi benimsemiştir, İsa’da tek tabiat olduğunu savunur. Ermeni Kilisesi, 451 yılındaki Kadıköy Konsili’nin kararlarını reddetmiş ve İsa’nın ilahi ve insani doğalarının birleşerek tek bir doğa oluşturduğunu savunmuştur. Bu görüş, İskenderiye Patriği Cyril’in öğretilerine dayanmaktadır.
  • Nasturilik: Diyofizit öğretinin radikal bir formunu benimsemiştir, İsa’da ilahi ve insani iki ayrı tabiat olduğunu savunur. Nasturiler, İsa’nın ilahi ve insani doğalarının birbirinden tamamen ayrı olduğunu ve bu iki doğanın iki ayrı hipostaz (varlık özü) oluşturduğunu iddia ederler.
  • Süryanilik: Genellikle monofizit inancı benimsemiştir, ancak farklı Süryani grupları arasında teolojik farklılıklar vardır. Batı Süryanileri (Yakubiler) monofizit öğretiyi benimserken, Doğu Süryanileri (Nasturiler) diyofizit öğretiyi benimsemişlerdir. Süryani Ortodoks Kilisesi, Ermeni Kilisesi gibi Kadıköy Konsili’nin kararlarını reddetmiştir.

Tarihsel Gelişim

  • Ermeni Kilisesi: 301 yılında Ermenistan’ın Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesiyle kurulmuştur. Bu, Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden ilk devlettir. Ermeni Kilisesi, kendisini Havari Taddeus ve Bartholomeos’a dayandırır ve apostolik bir kilise olduğunu iddia eder. 451 yılındaki Kadıköy Konsili’ne Ermeni temsilcileri katılamamış ve sonradan konsilin kararlarını reddetmişlerdir.
  • Nasturilik: 431 Efes Konsili sonrası Nestorius’un aforoz edilmesiyle ayrı bir yol izlemiştir. Nasturiler, Doğu Süryani geleneğini temsil eder ve tarihsel olarak Mezopotamya, İran ve Orta Asya’da yayılmışlardır. Nasturi Kilisesi, kendisini Havari Thomas ve Addai’ye dayandırır.
  • Süryanilik: Antakya merkezli gelişmiş, 451 Kadıköy Konsili sonrası monofizit ve diyofizit olarak bölünmüştür. Süryani Ortodoks Kilisesi (Batı Süryanileri), monofizit öğretiyi benimsemiş ve Yakubi olarak da anılmıştır. Süryani Kilisesi, kendisini Havari Petrus’a dayandırır ve Antakya Patrikliği’nin meşru varisi olduğunu iddia eder.

Ritüel ve Liturji Farklılıkları

  • Ermeni Kilisesi: Kendine özgü Ermeni ritüellerini ve Ermeni dilini kullanır. Ermeni liturjisi, Bizans ve Süryani etkilerini içermekle birlikte, kendine has özelliklere sahiptir. Ermeni Kilisesi’nde ayinler Ermenice yapılır ve Ermeni alfabesi kullanılır.
  • Nasturilik: Doğu Süryani ritüelini ve Süryanicenin Doğu lehçesini kullanır. Nasturi liturjisi, Doğu Süryani geleneğine dayanır ve ayinlerde Süryanicenin Doğu lehçesi (Nestorice) kullanılır. Nasturi Kilisesi’nde, diğer Doğu kiliselerinden farklı olarak, ikonların kullanımı sınırlıdır.
  • Süryanilik: Batı Süryani ritüelini ve Süryanicenin Batı lehçesini kullanır. Süryani Ortodoks Kilisesi’nin liturjisi, Antakya geleneğine dayanır ve ayinlerde Süryanicenin Batı lehçesi kullanılır. Süryani Kilisesi’nde ikonlar ve dini sanat önemli bir yer tutar.

Yönetim ve Organizasyon

  • Ermeni Kilisesi: Eçmiyazin’deki Katolikos tarafından yönetilir. Ermeni Kilisesi’nin en yüksek ruhani lideri, “Tüm Ermenilerin Katolikosu” unvanını taşır ve Eçmiyazin’de (günümüzde Ermenistan’da) ikamet eder. Ayrıca, Kilikya Katolikosluğu, Kudüs Patrikliği ve İstanbul Patrikliği gibi diğer önemli merkezler de bulunmaktadır.
  • Nasturilik: Patrik tarafından yönetilir, günümüzde merkezi ABD’dedir. Nasturi Kilisesi’nin (Doğu Asur Kilisesi) en yüksek ruhani lideri, “Doğu’nun Patriği” unvanını taşır. Tarihsel olarak patriklik merkezi Seleucia-Ctesiphon, daha sonra Bağdat, Musul ve Hakkâri’de bulunmuş, günümüzde ise ABD’nin Chicago kentine taşınmıştır.
  • Süryanilik: Antakya Patriği tarafından yönetilir. Süryani Ortodoks Kilisesi’nin en yüksek ruhani lideri, “Antakya ve Tüm Doğu’nun Patriği” unvanını taşır. Patriklik merkezi tarihsel olarak Antakya’da bulunmuş, daha sonra Mardin’e taşınmış, günümüzde ise Şam’da (Suriye) bulunmaktadır.

Sonuç

Hıristiyanlıktaki Monofizit ve Diyofizit tartışmaları, İsa’nın doğası hakkındaki teolojik farklılıklardan kaynaklanmış ve kilise tarihinde derin ayrılıklara neden olmuştur. Efes Konsili’ndeki kararlar, Nasturiliğin doğuşu, Keldanilerin Nasturilikten kopuşu ve Doğu Ermeni kiliselerinin kendine özgü konumu, bu tartışmaların somut sonuçlarıdır.
Bu teolojik ayrılıklar, sadece dini inanç sistemlerini değil, aynı zamanda kültürel, siyasi ve toplumsal yapıları da etkilemiştir. Günümüzde hala varlığını sürdüren bu kiliseler, Hıristiyanlığın zengin çeşitliliğini ve tarihsel derinliğini göstermektedir.
Hıristiyanlık içindeki bu farklı teolojik yaklaşımları anlamak, sadece dini tarih açısından değil, aynı zamanda Ortadoğu ve Anadolu’nun kültürel mirasını kavramak açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu tartışmalar ve ayrılıklar, Hıristiyanlığın tek bir monolitik yapı olmadığını, aksine farklı teolojik, kültürel ve tarihsel deneyimlerden beslenen çeşitli gelenekleri içinde barındırdığını göstermektedir.
Günümüzde, bu tarihsel ayrılıkların izleri hala görülmekle birlikte, ekümenik hareketler ve dinler arası diyalog çabaları, farklı Hıristiyan mezhepleri arasında daha fazla anlayış ve işbirliği geliştirmeyi amaçlamaktadır. Ancak, teolojik farklılıklar ve tarihsel ayrılıklar, bu kiliselerin kimliklerinin önemli bir parçası olmaya devam etmektedir.

Kaynakça

      1. Altunkanat, S. (2020). Hırisityanlıkta Monofizit ve Diyofizit Kristolojinin Konsiller Açısından Değerlendirilmesi. Kesit Akademi Dergisi, 6(24), 389-413.
      2. Atiya, A. S. (2005). Doğu Hıristiyanlığı Tarihi. (çev. N. Hiçyılmaz). İstanbul: Doz Yayınları.
      3. “Birinci Efes Konsili”. Vikipedi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Birinci_Efes_Konsili
      4. “NESTÛRÎLİK”. TDV İslâm Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/nesturilik
      5. “SÜRYÂNÎLER”. TDV İslâm Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/suryaniler
      6. Karatoson, M. (2013 ). Doğu Kiliseleri ve Monofizitizm. Milel ve Nihal, 10(2), 29-61.
      7. Aydın, M. (1986). Hıristiyan Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsili. Konya: Selçuk Üniversitesi Yayınları.
      8. Baum, W. & Winkler, D. W. (2003). The Church of the East: A Concise History. London: Routledge.
      9. Brock, S. P. (1996). The ‘Nestorian’ Church: A Lamentable Misnomer. Bulletin of the John Rylands Library, 78(3), 23-35.